KAYAS-KAAN-62
  Dersim
 

Dersim hikayeleri :  
Dersimde bulunan Munzur nehrinin oluşum efsanesi söyle yayılmıştır dilden dile..

Bugün kü Tunceli'nin yanı dersimin bir köyünde yaşayan bir ağa varmış vakti zamanında. birde ağanın koyunlarını güden munzur isminde bir çoban. Ağa bir vakit sonra hacca gitmiş. Derken bir gün Munzur aganın hanımının huzuruna cıkıp hanımım agamızın canı sıcak helva istiyor. Şayet hazırlayıp bohçalarsanız götürmöek isterim ağamıza. Bu işe şaşıran hanım bozuntuya vermemiş, herhalde munzurun canı helva istiyor direk söylemeye çekiniyor diyerek. Helvayı hazırlamış ve küçük bir çıkın yapıp uzatmış munzura, helvan hazır al evladım götür. O sırada hac'da namazda olan aga selam vermek için sagına dönmüş ve birde bakmış elinde bir çıkınla munzur karşısında duruyor. Sessizce uzatmış çıkını munzur. aga çıkını açıp sıcak helvayı görmüş ve hayretler içinde munzura dönmüş.. Fakat ne görsün, ne munzur varmış orta da nede başka biri. Hac vazifesini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya gitmişler. Munzurda vericek başka hediyesi olmadıgından bir çanak süt sagmış ve gitmiş agasını karşılamaya.
Ağa Munzur'u görünce yanındakilere: Asıl hacı Munzur'dur. öpülecek el varsa Munzur'un elidir. önce ben öpeceğim der ve Munzur'a koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda ben senin aşınla ekmeginle büyüdüm agam, şimdi sana nasıl elimi öptürürüm der ve koşmaya başlar. tabi akabinde aga ve köylülerde koşar munzurun peşi sıra. Şimdiki Munzur ırmağının ilk yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra Munzur kırk adım daha atar.Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçmezler. Munzur'da bu dağlarda kaybolur gider. Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini gören yöre halkı bu nehre Munzur ismini verir. Ve Çoban Munzurun öyküsü dilden dile anlatılarak efsaneleşir.


    Başka bir hikaye; Sultan Hıdır

    Pertek ilçesinin Dorutayköyü civarinda yaşamış yaşlı bir zat'dır sultan hıdır.
    Geçmiş zamanlarda dersim civarının komutanı Alaaddin keykubad'mış. Ordusuyla birlikte civarı kontrol için yola çıkmış keykubat ve askerler. Fakat aksam olunca, Dorutay yakınlarında sultan gölü civarında gecelemek zorunda kalmıslar. Çadırlar kurulmuş yerleşmeye başlamışlar. O esnada civari gözlemleyen bir asker Alaaddine; Sultanım az ileride bir çadır ve çadırdan gelen bir ışık süzmesi var napalım demiş. Sultan alladdin; çadırı kontrol edin ve içerisinde kim var kim yok getirin huzuruma diye emir vermiş.
    Işığın geldigi yere giden askerler. bir çadır ve çadırın önünde bir ihtiyarla karşılaşmış. Kim olduğu sorulmuş ihtiyara; ben bir adem ogluyum, ismim sultan Hıdır'dır demiş zat. Askerler alaeddin'in emrini söylemiş ve buyur etmişler hıdırı çadırlarına. hıdır buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. diye geri çevirmiş daveti.
   Askerler şaşkınlık içinde söyle demişler hıdıra. gelecek olan koca bir sultan, yanında bir hayli vezir ve sadrazam ve kumandanları var. burada bırakın onları agırlamak için yiyecek, oturacak yer bile yok. Tanrı misafiri umdugunu değil bulduğunu yer diye cevaplamış hıdır. buyursunlar gelsinler allahın izni ile mahcub olmayız inşallah.
  Askerler geri döner, durumu alaeddine anlatırlar. Alaeddin ihtiyarı merak eder ve ertesi gün grubunuda yanına alıp gidilir ihtiyara ziyarete. Her gelen bu seccadeye oturur, lakin seccadenin bir kenari sürekli bostur. Sultan Alaeddin şaşırır kalir ve  durumunu kerametini ögrenmek için seccadeye oturanlara  "Ayaga kalk" der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde sadece bir seccade var. "Otur" diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus.şaşırır ama sesini çikarmaz.
  Biraz zaman gecer. yaşlı hıdır küçük bir güvecin içinde pişirdiği yemegiyle gelir. Sultan sorar, hıdır bu küçücük çanak hangimizi doyurur? kime yeticek bu yemek? Sultanım besmele ile başlayın yemeğe, hepimize yeticek aşımız vardır inşallah der. Sultan Alaeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenir.Herkesin karni doyar. Lakin yemek birtürlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görür sultan.
Sultan hıdırın ermiş bir evliya olduguna karar verir ve ona yoldaş olması için 3 askerini bırakarak vedalasır hıdır ile. Rivayete göre alaeddinin bıraktıgı üç askerin ismi resul , munzur ve delil'dir. Askerler hıdır ölünceye kadar ona hürmetle yoldaşlık eder.  Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün yakınlarında  köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin pslediği bir yer olur bir süre sonra.
Bir zaman sonra bir cuma gecesinin sabahında bakarlar ki hıdır mezarını bugünkü Dorutay (eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine getirmiş ve burada bulunan ulu agacin altinı kendini mekan bilmiştirtir. selcuklu sultanlarınca yapılan türbesi hala bu ağacın altındadır.
 
Dersimde bulunan Munzur nehrinin oluşum efsanesi söyle yayılmıştır dilden dile..

Bugün kü Tunceli'nin yanı dersimin bir köyünde yaşayan bir ağa varmış vakti zamanında. birde ağanın koyunlarını güden munzur isminde bir çoban. Ağa bir vakit sonra hacca gitmiş. Derken bir gün Munzur aganın hanımının huzuruna cıkıp hanımım agamızın canı sıcak helva istiyor. Şayet hazırlayıp bohçalarsanız götürmöek isterim ağamıza. Bu işe şaşıran hanım bozuntuya vermemiş, herhalde munzurun canı helva istiyor direk söylemeye çekiniyor diyerek. Helvayı hazırlamış ve küçük bir çıkın yapıp uzatmış munzura, helvan hazır al evladım götür. O sırada hac'da namazda olan aga selam vermek için sagına dönmüş ve birde bakmış elinde bir çıkınla munzur karşısında duruyor. Sessizce uzatmış çıkını munzur. aga çıkını açıp sıcak helvayı görmüş ve hayretler içinde munzura dönmüş.. Fakat ne görsün, ne munzur varmış orta da nede başka biri. Hac vazifesini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya gitmişler. Munzurda vericek başka hediyesi olmadıgından bir çanak süt sagmış ve gitmiş agasını karşılamaya.
Ağa Munzur'u görünce yanındakilere: Asıl hacı Munzur'dur. öpülecek el varsa Munzur'un elidir. önce ben öpeceğim der ve Munzur'a koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda ben senin aşınla ekmeginle büyüdüm agam, şimdi sana nasıl elimi öptürürüm der ve koşmaya başlar. tabi akabinde aga ve köylülerde koşar munzurun peşi sıra. Şimdiki Munzur ırmağının ilk yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra Munzur kırk adım daha atar.Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçmezler. Munzur'da bu dağlarda kaybolur gider. Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini gören yöre halkı bu nehre Munzur ismini verir. Ve Çoban Munzurun öyküsü dilden dile anlatılarak efsaneleşir.


    Başka bir hikaye; Sultan Hıdır

    Pertek ilçesinin Dorutayköyü civarinda yaşamış yaşlı bir zat'dır sultan hıdır.
    Geçmiş zamanlarda dersim civarının komutanı Alaaddin keykubad'mış. Ordusuyla birlikte civarı kontrol için yola çıkmış keykubat ve askerler. Fakat aksam olunca, Dorutay yakınlarında sultan gölü civarında gecelemek zorunda kalmıslar. Çadırlar kurulmuş yerleşmeye başlamışlar. O esnada civari gözlemleyen bir asker Alaaddine; Sultanım az ileride bir çadır ve çadırdan gelen bir ışık süzmesi var napalım demiş. Sultan alladdin; çadırı kontrol edin ve içerisinde kim var kim yok getirin huzuruma diye emir vermiş.
    Işığın geldigi yere giden askerler. bir çadır ve çadırın önünde bir ihtiyarla karşılaşmış. Kim olduğu sorulmuş ihtiyara; ben bir adem ogluyum, ismim sultan Hıdır'dır demiş zat. Askerler alaeddin'in emrini söylemiş ve buyur etmişler hıdırı çadırlarına. hıdır buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. diye geri çevirmiş daveti.
   Askerler şaşkınlık içinde söyle demişler hıdıra. gelecek olan koca bir sultan, yanında bir hayli vezir ve sadrazam ve kumandanları var. burada bırakın onları agırlamak için yiyecek, oturacak yer bile yok. Tanrı misafiri umdugunu değil bulduğunu yer diye cevaplamış hıdır. buyursunlar gelsinler allahın izni ile mahcub olmayız inşallah.
  Askerler geri döner, durumu alaeddine anlatırlar. Alaeddin ihtiyarı merak eder ve ertesi gün grubunuda yanına alıp gidilir ihtiyara ziyarete. Her gelen bu seccadeye oturur, lakin seccadenin bir kenari sürekli bostur. Sultan Alaeddin şaşırır kalir ve  durumunu kerametini ögrenmek için seccadeye oturanlara  "Ayaga kalk" der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde sadece bir seccade var. "Otur" diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus.şaşırır ama sesini çikarmaz.
  Biraz zaman gecer. yaşlı hıdır küçük bir güvecin içinde pişirdiği yemegiyle gelir. Sultan sorar, hıdır bu küçücük çanak hangimizi doyurur? kime yeticek bu yemek? Sultanım besmele ile başlayın yemeğe, hepimize yeticek aşımız vardır inşallah der. Sultan Alaeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenir.Herkesin karni doyar. Lakin yemek birtürlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görür sultan.
Sultan hıdırın ermiş bir evliya olduguna karar verir ve ona yoldaş olması için 3 askerini bırakarak vedalasır hıdır ile. Rivayete göre alaeddinin bıraktıgı üç askerin ismi resul , munzur ve delil'dir. Askerler hıdır ölünceye kadar ona hürmetle yoldaşlık eder.  Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün yakınlarında  köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin pslediği bir yer olur bir süre sonra.
Bir zaman sonra bir cuma gecesinin sabahında bakarlar ki hıdır mezarını bugünkü Dorutay (eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine getirmiş ve burada bulunan ulu agacin altinı kendini mekan bilmiştirtir. selcuklu sultanlarınca yapılan türbesi hala bu ağacın altındadır.
 
Dersimde bulunan Munzur nehrinin oluşum efsanesi söyle yayılmıştır dilden dile..

Bugün kü Tunceli'nin yanı dersimin bir köyünde yaşayan bir ağa varmış vakti zamanında. birde ağanın koyunlarını güden munzur isminde bir çoban. Ağa bir vakit sonra hacca gitmiş. Derken bir gün Munzur aganın hanımının huzuruna cıkıp hanımım agamızın canı sıcak helva istiyor. Şayet hazırlayıp bohçalarsanız götürmöek isterim ağamıza. Bu işe şaşıran hanım bozuntuya vermemiş, herhalde munzurun canı helva istiyor direk söylemeye çekiniyor diyerek. Helvayı hazırlamış ve küçük bir çıkın yapıp uzatmış munzura, helvan hazır al evladım götür. O sırada hac'da namazda olan aga selam vermek için sagına dönmüş ve birde bakmış elinde bir çıkınla munzur karşısında duruyor. Sessizce uzatmış çıkını munzur. aga çıkını açıp sıcak helvayı görmüş ve hayretler içinde munzura dönmüş.. Fakat ne görsün, ne munzur varmış orta da nede başka biri. Hac vazifesini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya gitmişler. Munzurda vericek başka hediyesi olmadıgından bir çanak süt sagmış ve gitmiş agasını karşılamaya.
Ağa Munzur'u görünce yanındakilere: Asıl hacı Munzur'dur. öpülecek el varsa Munzur'un elidir. önce ben öpeceğim der ve Munzur'a koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda ben senin aşınla ekmeginle büyüdüm agam, şimdi sana nasıl elimi öptürürüm der ve koşmaya başlar. tabi akabinde aga ve köylülerde koşar munzurun peşi sıra. Şimdiki Munzur ırmağının ilk yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra Munzur kırk adım daha atar.Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçmezler. Munzur'da bu dağlarda kaybolur gider. Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini gören yöre halkı bu nehre Munzur ismini verir. Ve Çoban Munzurun öyküsü dilden dile anlatılarak efsaneleşir.


    Başka bir hikaye; Sultan Hıdır

    Pertek ilçesinin Dorutayköyü civarinda yaşamış yaşlı bir zat'dır sultan hıdır.
    Geçmiş zamanlarda dersim civarının komutanı Alaaddin keykubad'mış. Ordusuyla birlikte civarı kontrol için yola çıkmış keykubat ve askerler. Fakat aksam olunca, Dorutay yakınlarında sultan gölü civarında gecelemek zorunda kalmıslar. Çadırlar kurulmuş yerleşmeye başlamışlar. O esnada civari gözlemleyen bir asker Alaaddine; Sultanım az ileride bir çadır ve çadırdan gelen bir ışık süzmesi var napalım demiş. Sultan alladdin; çadırı kontrol edin ve içerisinde kim var kim yok getirin huzuruma diye emir vermiş.
    Işığın geldigi yere giden askerler. bir çadır ve çadırın önünde bir ihtiyarla karşılaşmış. Kim olduğu sorulmuş ihtiyara; ben bir adem ogluyum, ismim sultan Hıdır'dır demiş zat. Askerler alaeddin'in emrini söylemiş ve buyur etmişler hıdırı çadırlarına. hıdır buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. diye geri çevirmiş daveti.
   Askerler şaşkınlık içinde söyle demişler hıdıra. gelecek olan koca bir sultan, yanında bir hayli vezir ve sadrazam ve kumandanları var. burada bırakın onları agırlamak için yiyecek, oturacak yer bile yok. Tanrı misafiri umdugunu değil bulduğunu yer diye cevaplamış hıdır. buyursunlar gelsinler allahın izni ile mahcub olmayız inşallah.
  Askerler geri döner, durumu alaeddine anlatırlar. Alaeddin ihtiyarı merak eder ve ertesi gün grubunuda yanına alıp gidilir ihtiyara ziyarete. Her gelen bu seccadeye oturur, lakin seccadenin bir kenari sürekli bostur. Sultan Alaeddin şaşırır kalir ve  durumunu kerametini ögrenmek için seccadeye oturanlara  "Ayaga kalk" der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde sadece bir seccade var. "Otur" diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus.şaşırır ama sesini çikarmaz.
  Biraz zaman gecer. yaşlı hıdır küçük bir güvecin içinde pişirdiği yemegiyle gelir. Sultan sorar, hıdır bu küçücük çanak hangimizi doyurur? kime yeticek bu yemek? Sultanım besmele ile başlayın yemeğe, hepimize yeticek aşımız vardır inşallah der. Sultan Alaeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenir.Herkesin karni doyar. Lakin yemek birtürlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görür sultan.
Sultan hıdırın ermiş bir evliya olduguna karar verir ve ona yoldaş olması için 3 askerini bırakarak vedalasır hıdır ile. Rivayete göre alaeddinin bıraktıgı üç askerin ismi resul , munzur ve delil'dir. Askerler hıdır ölünceye kadar ona hürmetle yoldaşlık eder.  Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün yakınlarında  köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin pslediği bir yer olur bir süre sonra.
Bir zaman sonra bir cuma gecesinin sabahında bakarlar ki hıdır mezarını bugünkü Dorutay (eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine getirmiş ve burada bulunan ulu agacin altinı kendini mekan bilmiştirtir. selcuklu sultanlarınca yapılan türbesi hala bu ağacın altındadır.
 
Dersimde bulunan Munzur nehrinin oluşum efsanesi söyle yayılmıştır dilden dile..

Bugün kü Tunceli'nin yanı dersimin bir köyünde yaşayan bir ağa varmış vakti zamanında. birde ağanın koyunlarını güden munzur isminde bir çoban. Ağa bir vakit sonra hacca gitmiş. Derken bir gün Munzur aganın hanımının huzuruna cıkıp hanımım agamızın canı sıcak helva istiyor. Şayet hazırlayıp bohçalarsanız götürmöek isterim ağamıza. Bu işe şaşıran hanım bozuntuya vermemiş, herhalde munzurun canı helva istiyor direk söylemeye çekiniyor diyerek. Helvayı hazırlamış ve küçük bir çıkın yapıp uzatmış munzura, helvan hazır al evladım götür. O sırada hac'da namazda olan aga selam vermek için sagına dönmüş ve birde bakmış elinde bir çıkınla munzur karşısında duruyor. Sessizce uzatmış çıkını munzur. aga çıkını açıp sıcak helvayı görmüş ve hayretler içinde munzura dönmüş.. Fakat ne görsün, ne munzur varmış orta da nede başka biri. Hac vazifesini tamamlayıp köyüne döndüğünde komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya gitmişler. Munzurda vericek başka hediyesi olmadıgından bir çanak süt sagmış ve gitmiş agasını karşılamaya.
Ağa Munzur'u görünce yanındakilere: Asıl hacı Munzur'dur. öpülecek el varsa Munzur'un elidir. önce ben öpeceğim der ve Munzur'a koşar. Munzur bu konuşmaları duyduğunda ben senin aşınla ekmeginle büyüdüm agam, şimdi sana nasıl elimi öptürürüm der ve koşmaya başlar. tabi akabinde aga ve köylülerde koşar munzurun peşi sıra. Şimdiki Munzur ırmağının ilk yere geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülür ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz su fışkırır. Bundan sonra Munzur kırk adım daha atar.Attığı her adımda bir kaynak fışkırır. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçmezler. Munzur'da bu dağlarda kaybolur gider. Tanrının varlıklı ve sözü geçen kişiler yanında bir çobanın da keramet sahibi olabileceğini gören yöre halkı bu nehre Munzur ismini verir. Ve Çoban Munzurun öyküsü dilden dile anlatılarak efsaneleşir.


    Başka bir hikaye; Sultan Hıdır

    Pertek ilçesinin Dorutayköyü civarinda yaşamış yaşlı bir zat'dır sultan hıdır.
    Geçmiş zamanlarda dersim civarının komutanı Alaaddin keykubad'mış. Ordusuyla birlikte civarı kontrol için yola çıkmış keykubat ve askerler. Fakat aksam olunca, Dorutay yakınlarında sultan gölü civarında gecelemek zorunda kalmıslar. Çadırlar kurulmuş yerleşmeye başlamışlar. O esnada civari gözlemleyen bir asker Alaaddine; Sultanım az ileride bir çadır ve çadırdan gelen bir ışık süzmesi var napalım demiş. Sultan alladdin; çadırı kontrol edin ve içerisinde kim var kim yok getirin huzuruma diye emir vermiş.
    Işığın geldigi yere giden askerler. bir çadır ve çadırın önünde bir ihtiyarla karşılaşmış. Kim olduğu sorulmuş ihtiyara; ben bir adem ogluyum, ismim sultan Hıdır'dır demiş zat. Askerler alaeddin'in emrini söylemiş ve buyur etmişler hıdırı çadırlarına. hıdır buralara kadar zahmet edip gelen sultainiza söyleyiniz buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize seref versin. diye geri çevirmiş daveti.
   Askerler şaşkınlık içinde söyle demişler hıdıra. gelecek olan koca bir sultan, yanında bir hayli vezir ve sadrazam ve kumandanları var. burada bırakın onları agırlamak için yiyecek, oturacak yer bile yok. Tanrı misafiri umdugunu değil bulduğunu yer diye cevaplamış hıdır. buyursunlar gelsinler allahın izni ile mahcub olmayız inşallah.
  Askerler geri döner, durumu alaeddine anlatırlar. Alaeddin ihtiyarı merak eder ve ertesi gün grubunuda yanına alıp gidilir ihtiyara ziyarete. Her gelen bu seccadeye oturur, lakin seccadenin bir kenari sürekli bostur. Sultan Alaeddin şaşırır kalir ve  durumunu kerametini ögrenmek için seccadeye oturanlara  "Ayaga kalk" der. Herkes ayaga kalkar. Sultan bakar ki yerde sadece bir seccade var. "Otur" diye emir verir. Bakar ki yerde oturan kimse yok . Herkes seccadenin üzerinde oturmus.şaşırır ama sesini çikarmaz.
  Biraz zaman gecer. yaşlı hıdır küçük bir güvecin içinde pişirdiği yemegiyle gelir. Sultan sorar, hıdır bu küçücük çanak hangimizi doyurur? kime yeticek bu yemek? Sultanım besmele ile başlayın yemeğe, hepimize yeticek aşımız vardır inşallah der. Sultan Alaeddin ve yanindakiler baslarlar yemegi yemeye , küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafindan yenir.Herkesin karni doyar. Lakin yemek birtürlü bitmez. Sonra direkte asili bulunan dagarcik'in içindeki arpadan atlara arpa dagitmaya baslar. Bütün atlara arpa verildigi halde dagarciktaki arpanin hala bitmedigi görür sultan.
Sultan hıdırın ermiş bir evliya olduguna karar verir ve ona yoldaş olması için 3 askerini bırakarak vedalasır hıdır ile. Rivayete göre alaeddinin bıraktıgı üç askerin ismi resul , munzur ve delil'dir. Askerler hıdır ölünceye kadar ona hürmetle yoldaşlık eder.  Sultan Hidir öldügü zaman Dorutay köyünün yakınlarında  köyün alt tarafinda fakirlik denen mevkiiye defnedilir. Ancak burasi köylüler tarafinfan temiz tutulmaz. Gübre dökülür , hayvanlarin pslediği bir yer olur bir süre sonra.
Bir zaman sonra bir cuma gecesinin sabahında bakarlar ki hıdır mezarını bugünkü Dorutay (eski ismi ile Zeve) köyünün ortasinda bulunan yüksek tepenin üzerine getirmiş ve burada bulunan ulu agacin altinı kendini mekan bilmiştirtir. selcuklu sultanlarınca yapılan türbesi hala bu ağacın altındadır.
 


 
  Heute waren schon 3 ziyaretçi (7 klik) hier!  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden